Turkish | Global Voices | Sweden
Bu serimizin ikinci bölümünde, farklı ülkelerde anlamlı kariyerler inşa eden profesyonellerin yolculuklarını keşfetmeye devam ediyoruz.
Bu bölümde konuğumuz, IKEA’da Senior Conversion Rate Optimization Specialist olarak çalışan Yiğit Erdoğan. Yiğit, beklenmedik bir fırsatın onu İsveç’e nasıl taşıdığını, deniz kenarında bir şehirde yaşamanın ve insan odaklı, dijital bir kültürde çalışmanın bakış açısını nasıl dönüştürdüğünü ve IKEA gibi global bir organizasyonda gerçekten etki yaratmanın ne anlama geldiğini anlatıyor.
Deney odaklı çalışma kültüründen veriyle karar almaya, iş birliğinden öz liderliğe ve yeni bir ülkede denge kurmaya kadar; hem profesyonel hem de kişisel yönleriyle global bir kariyerin iç yüzünü paylaşıyor.
Seni İsveç’e getiren ne oldu? Orası ne zaman “ev” gibi hissettirmeye başladı?
Aslında İsveç’e taşınmak gibi bir planım yoktu. Ancak IKEA’dan bir iş teklifi aldığımda Malmö’ye taşınma fikri gündeme geldi. Öncesinde şehri ziyaret etme şansım olmamıştı ama deniz kenarında olması ve Kopenhag’a yakınlığı, canlı bir şehir hayatına sahip olması kararımda etkili oldu.
Yeni bir ülkeye ve kültüre alışmak zaman alıyor. Kimseyi tanımadığınız bir yerde hayata başlamak kolay değil. Ancak kürek, tenis ve rüzgâr sörfü gibi sosyal ve sportif aktivitelere katıldıkça çevrem genişledi ve zamanla burası kendimi evimde hissettiğim bir yer haline geldi.
Hiç bu alanda çalışmamış birine işini nasıl anlatırsın?
Rolümün tam adı Conversion Rate Optimization. Bunu daha somut anlatmak gerekirse, insanlardan telefonlarından bir web sitesine girdiklerini ve bir mobilya aradıklarını hayal etmelerini isterim. Benim işim, o sayfayı farklı versiyonlarda test ederek insanların aradıkları ürünü en kolay şekilde bulmalarını sağlamak.
Farklı ziyaretçilere farklı versiyonlar gösteririz, hangisinin daha iyi performans gösterdiğini ölçeriz ve en etkili olanı yayına alırız. Yani aslında dijital deneyler üzerinden çalışan bir sistem kuruyorum.
Geriye dönüp baktığında kariyerinin yönünü en çok değiştiren an neydi?
AIESEC benim için çok belirleyici oldu. Üniversite yıllarımda bu yapı sayesinde yurt dışında çalışma fırsatı yakaladım. Farklı ülkelerden insanlarla birlikte çalışmak ufkumu ciddi anlamda genişletti.
AIESEC aracılığıyla Yunanistan’da ve ABD’de yaşadım. İstatistik mezunuyum ve dijital ürünlere her zaman ilgim vardı. Bu nedenle İstanbul’da dijital analitik alanında çalışmaya başladım ve zamanla bu yol beni Conversion Rate Optimization’a getirdi.
İsveç sana daha önce hiçbir yerde öğrenmediğin neyi öğretti?
Sakinlik ve nezaket. İsveç’te işler sakinlik içinde, iş birliğiyle çözülüyor. İnsanlar birbirine gerçekten saygılı ve nazik. Bu yaklaşımı çok seviyorum.
“Lagom” ve denge kavramı günlük iş hayatında nasıl hissediliyor?
Lagom, “ne az ne fazla, tam kararında” demek. İş-özel hayat dengesi burada gerçekten çok önemli. Etkili olmak bekleniyor ama bu, sağlığını ya da özel hayatını feda etmek anlamına gelmiyor. Hatta fazla çalışırsan biri gelip seni durdurabiliyor. İş, hayatını ele geçirmek yerine onu desteklemeli anlayışı hâkim.
İsveç’te bir ekibe katılan birinin en çok neye hazırlıklı olması gerekir?
Şirketten şirkete değişebilir ama genel olarak hiyerarşik bir yapıdan çok yatay bir yapı var. Liderlik, birlikte üretmek ve sorumluluk almak üzerinden ilerliyor. Sadece yukarıdan gelen kararlarla değil; ekiplerin ve bireylerin fikir ürettiği, aşağıdan yukarıya akan bir yapı söz konusu.
Uyum sürecinde seni en çok ne hızlandırdı, ne zorladı?
Bürokratik süreçler oldukça sorunsuzdu, bu da adaptasyonumu hızlandırdı. Açık fikirli olmak da çok önemli; çünkü insanların yaşama, çalışma ve keyif alma biçimleri oldukça farklı olabiliyor.
Beni en çok zorlayan ise ilk İsveç kışı oldu. Kasım’dan Nisan’a kadar gün ışığı çok az. Güneşli yerlerde büyümüş biri olarak bu gerçekten zorlayıcıydı ve beni yavaşlattı diyebilirim.
İsveç’te arkadaşlık kurmak gerçekten zor mu?
Evet, biraz zaman alıyor ama çok gerçek. Diğer ülkelerde yaşadıklarıma kıyasla burada arkadaşlıklar daha yavaş gelişiyor ama çok sağlam oluyor. Ortak ilgi alanları üzerinden bağ kurmak en kolayı.
İsveççe öğrenmek deneyimini nasıl etkiledi?
İşim tamamen İngilizce olduğu için günlük hayatta zorlanmadım. Ancak dili öğrenmek istedim ve ilk yılımda kurslara başladım. Günlük hayatta daha akıcı olmak için hâlâ devam ediyorum. İngilizceyle yaşamak mümkün ama gerçekten entegre olmak için yerel dili bilmek önemli.
İsveç’te seni en çok şaşırtan gündelik alışkanlık ne oldu?
Dijitalleşme seviyesi. Neredeyse her şey dijital; kimlik, ödemeler, resmi işlemler… Kağıda neredeyse hiç ihtiyaç yok. Açıkçası bunu beklemiyordum.
Sence insanlar İsveçliler hakkında en çok neyi yanlış anlıyor?
Soğuk olduklarını düşünüyorlar ama aslında tam tersi. Sadece zaman istiyor. Tanıdıkça ne kadar sıcak ve samimi olduklarını görüyorsunuz.
Benimsediğin bir İsveç alışkanlığı?
FIKA! Kahve ya da çay eşliğinde küçük bir mola. Genelde tatlı bir şeyle birlikte olur. İşte ya da iş dışında insanlarla sosyalleşmenin en keyifli yollarından biri.
Sevdiğin bir İsveç ritüeli ya da lezzeti?
Semla. Kakuleli hamur, badem ezmesi ve krema ile yapılan bir tatlı. Genelde Noel ile Paskalya arasında bulunuyor ve FIKA için birebir.
Seni en çok rahatlatan İsveç köşen neresi?
Malmö’de deniz kenarı. İş çıkışı bazen arkadaşlarla bazen tek başıma gidip yürürüm, okurum, yüzerim. Orada olmak bana gerçekten iyi geliyor ve Malmö’ye taşınmamda en büyük etkenlerden biriydi.
İsveç’e taşınmak isteyen birine vereceğin en önemli tavsiye?
Yatay bir organizasyonda kendi kendini yönetebilmeyi öğrenmek ve sorumluluk alabilmek.
Nordik ülkelerde çalışırken en fark yaratan beceri sence ne?
Kendin olabilmek. Sadece Nordik ülkelerde değil, her yerde fark yaratan şey bu. Herkesin katkısı kendine özgü ve değerli.